17 Eylül 2016 Cumartesi

Hop On Hop Off Barselona

Koca bir kış kapıdan girmek üzere, son bir kaçamak yapıp sıcak bir yer ararken haritanın üzerinde; gözümüze çarpan şehir sendin Barcelona. Nasıl olur nasıl gidilir, alışmışız bir kez araba ile gezmeye, uçak bize biz uçağa yabancı, olsun bir de böyle deneyelim demiş yola koyulmuşuz bile. İstanbul’da bir gecelik konaklamanın ardından arabayı otoparka bırakıp, Sabiha Gökçen havalimanından, ben ve kızım ilk kez çıkıyoruz bulutların üzerine. Babamız tecrübeli tabii, bizdeki heyecan ve şaşkınlık ise göklerde. Yaklaşık üç buçuk saat süren yolculuğumuzun ardından Barcelona Al Prat airportta; bir gün öncesine kadar bize hayalmiş gibi gelen şehrin havalimanındayız. Şimdi ilk işimiz Booking.com’dan aldığımız BW Premier Hotel Dante’ye ulaşmak. Biz de bizden önce giden gezginlerin izinde deneyelim diyoruz Aerobus ile merkeze ulaşımı. Yaklaşık kişi başı 5.9 euroya varıyoruz Universitat durağına.  Muntazam diogonal yapının içinde, otele ulaşmak için tek yapmamız gereken geçtiğimiz sokakların sayısını aklımızda tutmak. Güler yüzle karşılanmış olmanın verdiği rahatlıkla odamıza yerleşiyor ve biraz dinlenip, çıkıyoruz şehrin kalbinin attığı La Rambla’ya ya da diğer adı ile Las Ramblas’a.
 

1.Barselona Üniversitesi'nin Tarihi Binası
 Saat kaç, kim farkına varır ki bu caddede. Günün her dakikası hareketli, her dakikası heyecanlı ve keyifli. Ağaçların altında, Colomb Anıtına kadar uzanan, sanatçıları, sokak gösterileri, hediyelik eşya standları, sağında ve solunda uzanan ilginç yapıları, enteresan konseptli vitrinleri, her dilden müziği ve her renkten insanıyla, bizi hem yabancı hem de buraya ait hissettiren cadde… Bu günü bitirmiş, ertesi güne çoktan geçmişiz bile. Her sokak arası merak uyandırıcı. Kiminde karşımıza çıkan muazzam güzellikte tiyatro binası, kiminde gün ağarınca açılmayı bekleyen pazar alanı, kiminde Flamenko sesleri, kiminde müzik eşliğinde dans gösterisi… On yaş altının cazibesinden kurtulamadığı, havaya atılan ışıklı oyuncağı ile her adımda karşımıza çıkan birçok göçmen satıcı. Hafızalarımızda; gelmeden önce izlediğimiz; Javier Bardem’in başrolünü oynadığı ‘Biutiful’ filmi ile Barcelona’nın arka sokakları… Bu gecelik bu kadar La Rambla.

2. Barselona Bus Turistik Duraklarından Biri

Otelin kahvaltı menüsü zengin sayılmaz deyip hemen yanındaki marketten aldığımız envai çeşit yiyecekler ve leziz unlu mamuller ile işte bu kahvaltı tam bize göre. Şimdi ise; bakalım sen de neler var Barcelona. Merkeze doğru hemen birkaç sokak ötede Türkçe dil desteği ile bize Barselona’yı cazip kılan Bus Turistic firmasının Hopp On, Hopp Off otobüs durağında, ağaçlardan bize seslenen papağanları izlediğimiz kısa bir bekleyişten sonra başladık şehri turlamaya. Önce tüm güzergâhları gezelim diye düşünürken, mavi, yeşil ve kırmızı hattıyla git git bitmek bilmeyen bu şehirde ne de çok görülecek yer varmış diye, hemen başlıyoruz kısıtlı zamanımızı planlamaya. O kadar çok dolaştık ki, neredeyse akşam olmak üzere.  Las ramblası  bir de gün ışığında görmeli deyip, Placa da Reial deki ilginç gösteriler ile, bugünü de bitirmişiz yine.  

3. Sagra da Familia Giriş Heykelleri 

Aklımızda planlarımız, kulaklarımızda Manu Chao’nun Rumba de Barcelona’sı (https://www.youtube.com/watch?v=1tP1umpp4M4), ertesi sabah ilk durağımız elbette ki Sagra da Familia. Bitmek bilmeyen kilisenin, bitmek bilmeyen kuyruğu da yapıya eklenmiş gibi, içeriye girmeye niyetimiz yok, ancak etrafı çepeçevre gezilmeli. Duvarlarındaki heykel ve tasvirlerin korku ve acı hissi uyandırmasının yanı sıra eski ve yeni yapılarının arasındaki bütünlük kaybı zihnimde… Benim gibi çıkık canlı insanlar için bir türlü bitememesi, simetri hastası insanların duvarda yamuk duran tabloya saatlerce bakması gibi. Ne bitmemesiyle ünlü olabilir ki! Sevgili Antoni Gaudi; ‘aman Allah’ım bu bitmiyor’ deyip  tramvayın altına…Kim bilir belki?

4. Sagra da Familia


Bir sonraki durağımız Park Güell. Çok ama çok güzel. Şehri ve denizi gören taşların düzensizmiş gibi üst üste oturtulduğu ilginç sütunları, tüm şehre tepeden bakan balkon manzarası, renkli mozaikleri, yuvarlak hatlı yapılarıyla Sagra da Familia’nın kasvetli görünüşüne tezat, ışıl ışıl mutluluk saçan bir masal diyarı. Elbette ki masalın içine girmek öyle kolay değil, yaklaşık altı saatlik bir beklemeyi göze alamayıp uzaktan bakmakla yetinsek de şekerdenmiş gibi görünen evlerine;  yine de muhteşemdi, başka bir zamanda hissettiğimiz bahçesinden seyreylemek tüm şehri. 

5. Park Guell


Bir başka tepe; Tibidabo’ da sıra. Duraktan sonra kısa bir yürüyüş mesafesi ve zirveye ulaşmak için tarihi Finiküler ile yeşilliklerin içerisinden zirvedeyiz yine. Biraz acıkmış olmalıyız ki, burnumuza gelen enfes kokuyu takip edip, leziz xurreria’nın tadına bakarak atıyoruz ilk adımlarımızı. Ayaklar altında tadına doyulmaz Barselona manzarası. Üzerinden yükselen Hz. İsa heykeli ile bütünleşmiş kilisesi, dönme dolabı, sevimli atlıkarıncası ve birkaç eğlence alanıyla içinde küçük bir lunapark barındıran bu tepede olmak iyi geldi bize. Bugünü bitirmeden önce otelde ufak bir molanın ardından kızımızın parkı dediğimiz, otobüsle geçtiğimiz andan itibaren görüp, gün boyu gitmek için beynimize işlediği Parc de L’espanya industrial’deyiz. Eski fabrika bacalarını deniz feneri olarak şekillendirip, küçük göletinin yanına ejderhalı büyük bir kaydırak koyuvermişler. Böylece eski tekstil fabrikası, insanların dinlendiği, çocukların eğlendiği bir alan oluvermiş. 

6. Tibidabo 


7. Tibidabo Kilise

Hava yeni kararmışken, görmeyi en çok istediğimiz yerlerden biri olan, Katalanların  boğa güreşlerini benimsememesi üzerine yıllarca atıl durumda kalıp, şimdi ise avm olarak kullanılan Arenas de Barcelona’ya ulaşmalı.  Özenle desteklenen duvarları ve davetkâr kırmızı rengi ile karşılarken bizi, terasa çıkıp,  gecenin karanlığında parlayan ışıklarıyla izlemesi öyle muhteşem ki; şehri…

8. Arenas de Barcelona

Yeni bir sabaha kulaklarımızda George Ezra’nın Barcelona’sı (https://www.youtube.com/watch?v=qNFrzOe1faU) ile, Casa Mila’dan merhaba… Her yerdesin Gaudi, binalardan sokak lambalarına kadar.  Şehre ismini öyle güzel yazmışsın ki, Barselona’ dan sonra aklıma gelen ikinci kelime olmuş adın. Binalara kattığın gizem ve yuvarlak hatlar, lambalara eklediğin ince işlemeler ile şehri çekici bir kadına çevirmişsin adeta. Adını kazıdığın bir diğer ilginç eser Deniz kızı çatısıyla Casa Batllo’da yanımızdasın yine. 

9. Casa Batllo

Sıra Bus Turistic firması ile Montjuic’te. Olimpiyat stadının içerisindeyiz. Biraz dolaşıp hediyelik eşyalarımızı almışken, hemen ilerideki Torre Calatrava çekiyor ilgimizi, en yakın nereden görebiliriz diye yaklaşsak da, demir parmaklıkların o kadar ötesinde ki. Sık ağaçları, küçük havuzu ve çiçekleri ile yanındaki park dinlenmek için birebir. Sıra belki de gördüğüm en güzel Barselona meydanında. Ulusal sanat müzesi, Museu Natıonal D’Art tan göz alabildiğine uzanan büyüleyici alan. Muhteşem mimarisiyle meydana hükmeden müzenin eteklerinden akan suyun sesi, ve akışın sonundaki bembeyaz sütunları ile burada yürümek tarihte yol almak gibi, burası başka bir dünya olmalı. Karşıda beliren arenanın kırmızı duvarları ve hemen ilerisinde Venedik tarzı ikiz kuleleri ile evet burada an, başka bir zaman. Yüzyıllar önce sende var olan darağacını görsem inanmam Plaça d’Espanya. Var olmak; nereden nereye…

10. Plaça d’Espanya

Bugün şansımıza sergilediğin oto ralli yarışların ve büyüleyici güzelliğini izlemeye gelen cıvıl cıvıl insanlarınla ne kadar da hayat dolusun oysa. 

11. Anaokul Öğrencileri

Kısa bir otobüs turunun ardından Arco de Triunfo de Barcelona’nın (Zafer Takı) ardındaki parkta biraz soluklanma vakti. Braille Alfabe panosunun olduğu çocuk parkı, minicik öğrencilerin birbirine bağlanarak öğretmenleri ile gezmeleri, her tarihi yapının ve sanatsal eserin önünde gördüğümüz yerlere serilmiş öğrenci kalabalığı ile anlıyoruz ki; eğitim emin ellerde. Bariz hedefleri, şehri asıl sahipleri; gelecek nesillerine yaşatarak öğretmeleri.

12. Arco de Triunfo de Barcelona

Platja de Barselonata’nın sonuna kadar turlayıp, ilginç heykellerin, yemyeşil caddelerin arasından şehrin içine dalıp, bir diğer köşedeki Nou Camp  Stadına gün batmadan ulaşmalı. Müzesi,  hediyelik eşya mağazası, ekstra ücretle girilen stadyumu,  cafe ve restoranları ile bir kompleks. Kafeteryasında, kruvasan ve kahvelerimizle biraz yatıştırıyoruz açlığımızı. İçeride dolaşırken Barcelona kulübünün buz pateni sahası çekiyor dikkatimizi. Müzik eşliğinde o kadar keyifli ki . Vaktim olsa saatlerce izlerdim buz üzerinde dans edenleri.

13. Nou Camp Stadı Girişi
Oteldeki kısa bir arayı takiben, La Rambla’ya paralel ve dikey açılan Colon ve Rambles’e bırakıyoruz kendimizi. Tarih kokan dar sokaklar, eski binalar, arada gizlenen cathedral of santa eulalia, minik dükkânlar, yerel ürünlerin satıldığı stantlar ile Barri Gotic, gecenin geç saatlerinde bile hareketli. O kadar çok ara sokağa dalmışız ki; bir ara, Maritim müzesinin bahçesinde sergilenen ahşap gövdeli minik denizaltının yanında buluveriyoruz kendimizi. Biraz daha ileride ise Fernando Botero’nun elbetteki  şişman kedi heykeli.  Şimdi rotamızı Mirador de Colom’a çevirmeli. Anıtın etrafını turlayıp kapanmadan önce yetişiyoruz marinadaki AVM ye. Biraz dolaşıp denizin kenarında dinlenelim derken burnumuza gelen waffle kokusunun esiriyiz. Katalunyadaki son gecemiz. Ertesi sabah eve dönme vakti, ayrılığın hüznü ise çoktan sinmiş üzerimizde. 

14. Yengeç Heykeli
Otelden ayrılmadan önce bir koşuşturma bizde ,marina da gündüzleri kurulan bit pazarını da görelim diye. Eski resimler ve ufak tefek ev eşyaları. Ama önünde daha önce 3 euroya aldığımız hediyelik eşyaları 1 euroya satan göçmenlerin sergisi. Elbette biraz daha ihtiyacımız varmış hediyeliklere. Şimdi hızlıca ayrılma vakti. Barselona’nın olmazsa olmaz durağı; Pl. Catalunya’ya yakın olan otelimizden 29 euro ödeyerek taksi ile varıyoruz hava alanına.

15. Kolomb Heykeli
Hop on hop off sayesinde kısa zamanımızı en verimli şekilde değerlendirdiğimiz ama yine de bitiremediğimiz, kendimizi İspanya’dan öte Katalunya’da hissettiğimiz,  her anı hareketli, her adımı eğlenceli;  Gaudi, Miro, Dali, Picasso, Botero kokulu şehir Barselona; şimdilik sana elveda. Bir gün yine buluşmalıyız sanki. Bu bize yetmedi.

16. Joan Miro - Kadın ve Kuş Heykeli





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder